İlişkisel Psikanalizde Terapötik Pratikler: Bir Analist Seansı Nasıl "Tutuyor?"
- Hasan Masraf
- 14 Tem
- 3 dakikada okunur

Psikanaliz denildiğinde çoğumuzun aklına hâlâ divana uzanmış bir hasta ve sessizce dinleyen bir analist gelir. Ancak son yıllarda gelişen ilişkisel psikanalitik yaklaşım, bu klasik tabloyu yeniden şekillendiriyor. Artık analist sadece sessiz bir dinleyici değil; aktif, duygusal olarak katılan ve seansın duygusal atmosferine kendi öznel deneyimiyle dâhil olan bir figür.
Peki, bir ilişkisel psikanalist seansı nasıl “tutar”? Hangi teknikleri kullanır? Hangi duruşu benimser? Barsness’in (2021) öncülüğünde gerçekleştirilen niteliksel bir çalışma, bu sorulara yanıt arıyor. Alanında deneyimli 16 ilişkisel psikanalistle yapılan derinlemesine görüşmeler sonucunda, ilişkisel psikanalizin yedi temel uygulama teması ortaya konuyor. Gelin, bu temaları birlikte inceleyelim.
1. Terapötik Niyet: Ne İçin Buradayız?
İlişkisel bir analist, hastanın semptomlarını hafifletmeyi amaçlamaz. Onun temel niyeti, hastayla birlikte düşünmek, duyguların anlamını keşfetmek ve ilişkisel bir alan kurmaktır. Bu alan içinde, geçmiş ve şimdi, benlik ve öteki, duygular ve düşünceler birlikte tutulur.
Terapötik niyet, aynı zamanda analistin seansa nasıl geldiğiyle de ilgilidir: Ne bekliyor? Ne taşıyor? Ne hayal ediyor? Analist burada hem bir tanık hem de bir muhatap işlevi görüyor. Bion’un da bahsettiği gibi analistin hiçbir arzuyla seansa girmemesi tavsiye edilir ama analistlerin de bir insan olduğu düşünüldüğünde bu ne kadar mümkün?
2. Terapötik Duruş: İlişkisel Bir Pozisyon
Klasik analizin nötr ve anonim analist figüründen farklı olarak, ilişkisel analist kendisini sürecin içine katar. Ancak bu katılım rastgele değil, dikkatli ve düşünülmüş şekilde gerçekleşir. Analistin pozisyonu daha çok eşlik eden, dinleyen, bazen duygularını paylaşan ama her zaman etik sınırların farkında olan bir pozisyondur.
Aron (1996) bu durumu “karşılıklılık” (mutuality) olarak tanımlar. Terapötik ilişkinin tek yönlü bir analiz değil, çift yönlü bir etkileşim olduğunu savunur.
3. Derin Dinleme: Söylenmeyeni Duyabilmek
Hasta sadece konuşmaz, aynı zamanda hissettirir. Derin dinleme, sadece kelimelere değil, beden diline, sessizliklere, çağrışımsal dalgalanmalara ve analistin içsel yankılarına da kulak vermektir.
Terapist, “Ben bu anda ne hissediyorum?” diye sorar. Çünkü kendi duygusal tepkileri, hastanın iç dünyasının bir yansıması olabilir (Stolorow et al., 2002). Böylece karşı-aktarım, bir sorun değil, bir bilgi kaynağı haline gelir.
4. Burada ve Şimdi / Orada ve O Zaman
İlişkisel analist, hastanın geçmişte yaşadığı ilişkisel örüntüler ile seans anında yaşanan duygusal dinamikleri birlikte ele alır. Örneğin, bir hasta analisti "anlamayan biri" gibi deneyimlediğinde, bu sadece o anın değil, geçmişteki deneyimlerin de bir yansımasıdır.
Mitchell (1988) bu eşzamanlılığı terapötik çalışmanın en verimli alanlarından biri olarak görür: Geçmişin gölgeleri, bugünün ilişkileri içinde görünür hale gelir.
5. Desenleme ve Bağlantı Kurma
Hastaların anlatıları içinde tekrar eden temalar, ilişki biçimleri ve duygusal desenler bulunur. Analist, bu örüntüleri fark edip bu noktalara işaret eder, böylece hasta kendi hikâyesini daha bütünlüklü görmeye başlar.
Bu bağlantılar bazen geçmişle şimdi arasında, bazen çocuklukla bugünkü ilişki deneyimleri arasında kurulur. İçgörü, yalnızca zihinsel değil; duygusal bir farkındalıkla gelir.
6. Tekrarlama ve Çalışma
Hastalar geçmiş deneyimlerini, özellikle travmatik olanları, yeniden ve yeniden yaşama eğilimindedir. İlişkisel analist bu tekrarların seans içinde nasıl sahnelendiğini gözlemler ve bunlar üzerine hastayla birlikte düşünür.
Bu sürece “çalışma” denir: Fark etme, ifade etme, yeniden yaşama ve dönüştürme süreci. Terapötik ilişki bir nevi sahnedir; eski roller tekrar canlanır ama bu kez başka bir son mümkündür.
7. Cesur Konuşma ve Disiplinli Kendiliğindenlik
Belki de ilişkisel psikanalizin en dikkat çekici yönlerinden biri budur: Analist bazen beklenmedik şekilde kendi düşünce veya duygularını paylaşabilir. Ancak bu paylaşım rastgele değil; özenle düşünülmüş, ilişkinin iyiliği için yapılmış müdahalelerdir.
Barsness’in ifadesiyle, bu tür müdahaleler “cesur konuşmalar”dır. Bazen bir sınır çizmek, bazen bir hissi dile getirmek, bazen de sessizliği bozmak cesaret ister. Terapist, “özenli spontanlıkla” hareket eder.
Son Söz
Barsness’in çalışması, ilişkisel psikanalitik uygulamayı soyut teorilerden çıkarıp canlı ve somut bir alana taşıyor. Bu yedi temel uygulama, hem terapiye yeni başlayanlar hem de deneyimli analistler için bir içgörü kaynağı olabilir.
İlişkisel psikanaliz, yalnızca “analiz eden” bir yaklaşım değil; aynı zamanda “birlikte düşünen, birlikte hisseden ve birlikte dönüşen” bir süreci temsil eder. Analist artık sadece bir gözlemci değil; sürecin etik, duygusal ve düşünsel bir parçasıdır.
KAYNAKÇA
Barsness, R. E. (2021). Therapeutic practices in relational psychoanalysis: A qualitative study. Psychoanalytic Psychology, 38(1), 22–30. https://doi.org/10.1037/pap0000319
Aron, L. (1996). A meeting of minds: Mutuality in psychoanalysis. The Analytic Press.
Mitchell, S. A. (1988). Relational concepts in psychoanalysis: An integration. Harvard University Press.
Stolorow, R. D., Atwood, G. E., & Orange, D. M. (2002). Working intersubjectively: Contextualism in psychoanalytic practice. The Analytic Press.
Comentarios